Neden bunu yaptık?
Dediğiniz
gibi pozitiften durağana çevirdik ve bunun tamamen dış etkilerle ilgisi var.
Özellikle dış talep beklentimizden daha sönük gerçekleşti. Özellikle ithal
edilen enerji fiyatlarına bakarsanız,
bu fiyatların Türkiye’nin ithalat ve ihracat
dengesi üzerinde büyük bir baskı
oluşturduğunu görebilirsiniz. Bütün bunlara dayanarak da, Türkiye’nin
görününümünü önümüzdeki 12 ay boyunca değişmeyecek gibi duruyor. Türkiye’nin 3
güçlü özelliğinden bahsetmek istiyorum. İlki, Türkiye’nin, özellikle de euro bölgesi
ülkelerine kıyasla “orta seviyede olan” olan hükümet borç seviyesi. İkinci
olarak, parasal esneklikten bahsedebiliriz. Bu da dalgalı döviz
kuru ve yerli para birimi sermaye piyasalarının derinleşmesiyle
sağlanıyor. Üçüncü olarak da, politik ortamdan bahsedebiliriz .
Özellikle de son 10 yıldaki başarılara
bakıldığında bunu söyleyebiliriz.
Negatif
tarafından baktığımızda ise, göreceli olarak yüksek dış dengesizlikler ve göreceli
olarak düşük olan gelir seviyeleri. Bu sadece üretim seviyesini göstermiyor,
aynı zamanda işgücü piyasalarında katılımın düşük seviyelerde olduğuna işaret
ediyor. Son olarak da ekonomik zayıflıktan bahsedebiliriz, son iki yılda
gözlemlediğimiz iyileşmeden sonra, kısa
vadede ekonomik büyümenin öncesine göre daha az canlılık göstermesini
bekliyoruz.
Baskılara değinecek olursak, genel olarak piyasalarda sadece cari
açık problem oluşturuyor gibi gözüküyor ama gördüğüm kadarıyla sadece cari açık
değil sorun ve farklı sorunlar da var.
Evet
doğru, cari açık baktığımız tek gösterge değil. Cari açığa ek olarak, cari
açığın nasıl finanse edildiğine bakıyoruz. Örneğin 2009 öncesine kadar cari
açık büyük ölçüde dışarıdan direkt yatırım ile finanse ediliyordu. Ama 2009’dan
sonra özellikle 2010 ve 2011’de, bu dengesizliklerin çoğu kısa vadeli dış finansman ile sağlanmaya çalışıldı. Bu
yüzden de özellikle bu problem yayınladığımız raporda yer alıyor.
Belki kamu finansmanına biraz daha yakından bakabiliriz, örneğin
mali borç seviyesinin GSYH’ya oranla %39 seviyelerinde olduğunu görüyoruz, aynı
zamanda hane halkarının borcu da yanılmıyorsam %44 civarında. Bu sayılar euro
bölgesindeki bazı ülkelere göre daha iyi ama onların kredi notları türkiye’den
daha yüksek, doğal olarak insanlar bunun sebebini soruyorlar bize.
Türkiye'nin
kamu borcunun bazı ülkelerden daha az olduğu doğru. Örneğin Portekiz ve
İtalya'da kamu borcunun milli gelire oranı yüzde yüzün üstünde. Ancak
Türkiye'nin de nispeten daha az geliri var. Mali açıdan bu güçlü bir nokta.
Yine de kişi başına düşen gelir Portekiz ve İtalya'dakinin yarısından az.
Bunlar da Türkiye'nin kredi notunun düşük tutulmasına yol açan ve notun
yükselmesinin önündeki engeller.
Bence izleyicilerimizin asıl merak ettiği konu bizim kriterlerimize
göre Türkiye'nin kredi notunun düzelmesi için neye ihtiyaç olduğu.
Türkiye
kendi ekonomisini iç talepte azalma olmadan yeniden dengeleyebilir.İkinci
olumlu seneryo hükümet politikalarıyla ilgili. Nispeten düşük GSYH altyapı ile
ilgili. Yapısal reformlar verimin artırılması için uygulanmalı. İş gücüne
katılım oranı ile eğitim seviyesindeki yükseltilmesi gerekiyor. Özellikle
kadınların iş gücüne katılım oranı Türkiye'de çok ama çok düşük. Aynı zamanda
kamu harcamalarını rasyonel seviyeye getirilmesi ve kamu borcunun
beklediğimizden daha hızlı şekilde azaltılması gerekiyor. Bu iki değişiklik
Türkiye'nin kredi derecesini değiştirebilir. Diğer yandan aşağı yönlü riskler
de var. Türk ekonomisinde düzelmeler bekliyoruz. Ancak Küresel ortam, özellikle
de likidite ortamı terk edilmiş durumda kalmaya devam ederse, işte o zaman
Türkiye bütçe açığını –kısa vadeli borçlarla kapatmaya
çalışır. Bu da negatif bir gösterge olur. İkinci negatif seneryo ise küresel
talepte azalma olması. Böyle bir durum olursa Türkiye iç talepte beklenenden
çok daha fazla küçültmeye yapmak zorunda kalır ve bunun mali açıdan çok büyük
zararları olur.