Yeni Türk Ticaret Kanunu’na bir itiraz da Musevi iş insanlarından geldi.
Şalom Gazetesi’nde çıkan yazıya göre, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 39’uncu
maddesinde anonim ve limited şirketlerin her türlü kağıt ve internet sitesinde yönetim kurulu üyelerinin, müdü ve
yöneticilerinin isim ve soyadlarını göstermekle yükümlü olması hükmünü
getiriyor. Gazetede çıkan yazıda, şöyle denildi ‘ Ortada bir ayırımcılığın söz konusu
olmadığı, yasa hükmünün genel bir nitelik taşıdığı açık. Hatta öngörülen
uygulamanın şeffaflık ilkesinin bir gereği olduğu ileri sürülebilir. Sermaye
şirketleri halka açık şirketlere yakınlaştırılırken tüm bu bilgilerin şirketin
internet sitesinde yayımlanması da zorunlu tutulmaktadır. Ne var ki kötü
niyetli amaçlarla kullanılmaya elverişli olan bu uygulama hem genelde, hem de
azınlıklara mensup şirket yönetim kurulu üyeleri arasında son derece
tedirginlik yaratmaktadır.” Salom Gazetesi’nde yer alan yazının tamamını okumak
için haberin devamını tıklayın.
Yeni TTK’da azınlıklara sürpriz…
17 Ağustos 2011
tarihinde gazetemizin Ekonomi-İş sayfasında; “Yeni Türk Ticaret Kanunu iş dünyasına yeni olanaklar sunuyor”
başlığı ile yazdığım yazıda; 1956 yılında oluşturulan ve ‘Hirsch Kanunu’ olarak bilinen Türk
Ticaret Kanunu’nun, 56 yıl sonra ‘Tekinalp
Kanunu’ olarak değiştirildiğine değinmiş, yeni yasada şeffaflaşma ve
kurumsal yönetim ilkelerinin büyük önem kazandığını belirtmiştim.
Prof. Ernest Hirsch kimdir? Yargıtay
Ticaret Dairesi Eski Başkanı İsmail
Doğanay profesörün ölümünün yirminci yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığı
bir yazıda hocasından şöyle söz eder; “Hitler’in bilmeden biz Türklere yaptığı
en büyük iyilik, üstün ırkçılık iddiası ile ülkesinden kovduğu Yahudi asıllı
fakat dünyaca ünlü 45-50 kadar bilim adamının bize sığınmasına neden olmasıdır.
İstanbul Üniversitesi’ne gelen bu bilim adamları içerisinde Türkçeyi en erken
öğrenen ve öğrencilere ilk kez ‘Türkçe’ olarak ders vermeye başlayan
aziz hocamız Hirsch’tir. Değerli hocamız Türkiye’de kaldığı yirmi yıl
içerisinde sadece hocalık yapmakla kalmamış, aynı zamanda, halen yürürlükte
olan ‘Türk Ticaret Kanunu’ tasarısını da -karşılığında hiçbir ücret
almadan- tek başına hazırlamıştır.” (Cumhuriyet 30.03.2005)
Ve 65 yıl sonra
yeni yasa tasarısını hazırlayacak kurula başkanlık etme görevi Hirsch’in
öğrencisi Prof. Dr.Ünal Tekinalp’a
verildi. Tekinalp, Hirsch ile başından geçen bir anıyı şöyle aktarır:
“Yıl -büyük olasılıkla- 1983’tü. Sömestr tatili sebebiyle birkaç
günlüğüne eşimle Hirsch’lerin Königsberg’deki evlerinde konuğuz… Bir akşam
yemeğinden sonra profesör ile çeşitli konular üzerinde konuşuyoruz; profesör,
konuşmasını Türk devrimlerinin, özellikle hukuk ve üniversite devriminin
tehlikede olup olmadığı sorusuna odaklıyor. Hirsch bir bilim adamının hiçbir
zaman - kendi ifadesi ile - ‘superlative’ yani en üstünü belirten
sıfatlar kullanmaması gerekliliğini söylerdi. Ona göre, sadece en üstünü
belirten sıfatlar değil, ‘çok önemli’, ‘olağanüstü’, ‘sıra
dışı’ ve ‘emsalsiz’ gibi güçlü sözcükler de görüşün yetersizliğini
ifade eder. (…) Hirsch Türkiye’de bir ticaret hukuk bilgini olarak tanınır.
Oysa onun bir de hukuk sosyologu kimliği vardır.”
İlginç olan
1956 tarihli Almanya Ticaret Kanunu’ndan uyarlanan yasanın bu ülkede dört yıl
sonra terk edilmesine rağmen ülkemizde altmış yıl daha yürürlükte kalmasıdır.
Bu köşe
yazısında amacım, sadece Nazizmin pençesinden kurtulup Türkiye’ye sığınan
değerli bilim adamı Hirsch’in istisnai kişiliğini vurgulamak değil. Seleften
halefe devam eden bu serüvende -Türk Ticaret Kanunu’nun oluşumunda- önemli
gördüğüm bir konuya değinmek istedim.
2002 yılında
yeni bir kanunun hazırlanması yönünde başlatılan çalışmalar yıllar sürdü ve en
nihayet yasa 13 Ocak 2011’de meclis tarafından partiler arasında varılan
mutabakatla kabul edildi. Kanunun yürürlük tarihi ise 1 Temmuz 2012 olarak
belirlendi. Ve bilinçli, bilinçsiz bir eleştiri bombardımanı başladı.
Yasanın 39.
maddesinin 2. fıkrasına göre anonim ve
limited şirketler her türlü kâğıt ve belgede daha evvelce yer alan bilgilerin
dışında internet sitesinin adresini, yönetim
kurulu üyelerinin, müdür ve yöneticilerin isim ve soyadlarını göstermekle
yükümlü tutulmaktadırlar.
Şükrü Kızılot, bu hükmü “matbaacılara iş çıktı” diyerek eleştirmekte. Her zaman
birilerinin mutsuzluğu diğerlerinin mutluluğuna yol açar. Ancak söz konusu
düzenleme oldukça ciddi ve endişe verici.
Yıllardır
kimliklerdeki din hanesinin kaldırılmasını savunduk. Bu kez şirketlerce
düzenlenen her belgede, örneğin faturalarda, yönetim kurulu üyelerinin tek tek
belirtilmesi zorunluluğu getirilerek deşifre olmalarına yol açılmaktadır.
Ortada bir
ayırımcılığın söz konusu olmadığı, yasa hükmünün genel bir nitelik taşıdığı
açık. Hatta öngörülen uygulamanın şeffaflık ilkesinin bir gereği olduğu ileri
sürülebilir. Sermaye şirketleri halka açık şirketlere yakınlaştırılırken tüm bu
bilgilerin şirketin internet sitesinde yayımlanması da zorunlu tutulmaktadır.
Ne var ki kötü niyetli amaçlarla kullanılmaya elverişli olan bu uygulama hem
genelde, hem de azınlıklara mensup şirket yönetim kurulu üyeleri arasında son
derece tedirginlik yaratmaktadır.
Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı
TTK’nın kutsal bir kitap olmadığını, ikincil düzenlemelere ilişkin çalışmaların
sürdürüldüğünü, piyasanın aktörleri ile görüş alışverişinde bulunulduğunu,
ancak yasanın belirlenen tarihte yürürlüğe gireceğini, herkesin hesabını buna
göre yapması gerektiğini belirtti.
Umarım sözünü
ettiğimiz hüküm de değiştirilecek maddeler arasında yer alır.
29 Şubat 2012